Yazı tarihi19 Şubat 2018
Soyu sopu belli olmayan bir kadının, -ben oluyorum o kadın- soy ağacını anlatacağım size. Benim soy ağacımda, çocukluğumun kırılgan dalları vardır ve o dallara konan rengârenk kuşlar.
Nerede doğduğumu hatırlamıyorum, annemi ve babamı da. Hele mezhebim hakkında hiçbir bilgim yok; ah, ne büyük bir eksiklik! Vicdanlı bir can olmakla birlikte, aslen nereli olduğum konusunda suskunluğumu koruyorum. Koruduğum bir kaç şey daha var; sevgim, gülümsemem ve umudum… Tecavüz edilen bebekleri saklıyorum yapraklarımın arasında; o bebekler ki dallarıma sığınır bir serçe bedeninde. Bir ağaç bir bebeği emzirirmiş, bir ağaç bir bebeği bağrına basar, o güpgüzel can’a ninniler söylermiş. Nasıl bir ağaçsam artık, serçeler beni çok severmiş…
Saçlarımı örmeyi kendim öğrendim; yıkanmayı, melemen yapmayı, ruj sürmeyi, kendi kendime becerdim. Başka becerilerim de var benim; yavru bir buluta annelik yapmak, bir buzağıyla oyunlar oynamak ve bütün evsiz çocukların yaralarına tentürdiyot sürmek gibi. Bana kimse tentürdiyot sürmedi ve sürmeyecek, biliyorum. Kendi yarasını kendi öpen bir kadınım ben. Kendi elini kendi tutan, kendi yüreğini kendi bilen bir kadın. Aynaya bakınca bir ağaç görüyorum ve ağlayan bir ağacın gözyaşlarını anne kokulu bir mendille siliyorum…
Kırlangıçlar gelir başucuma ve derler ki, “biz Cumartesi Annesi’yiz, biz ölü bir askeriz, fahişe, deli ve gecenin üçünde sokağa çıktı diye soldurulan bir kadınız…” “Hoş geldiniz” derim her birine ve “hoş bulduk” deyip eklerler, “can bilinmiyoruz da, sayı, sömürü ve etiket olarak belleniyoruz, sızılı bir etiket…” “Üzgünüm” derim “çok üzgünüm. ” “Sende huzur bulmaya geldik” derler, “kimseye söyleme bir kırlangıç olduğumuzu…”
Benim canım çok yanıyor biliyor musunuz? Canımın içinde kibrit çöpleri; son voltasını düşünürüm idamlık bir ozanın, son kez dans eden bir kadının bakışlarını, canı çekiliverecekken annesinin memesinden süt emmek isteyen bir bebeğin hayata bağlılığını… Uykularıma ihtiyar bir at giriyor ve “ben senin babanım güzel kızım” diyor. Ben bir ağaçsam, babamın da bir at olması, doğrusu bana çok iyi geliyor. Soruyorum o ata, “bir ağaçla bir at niye uzak düşer birbirinden?” “Mahpushane penceresinde bir kederim” diyor. “Niye gelmiyorsun yanıma ?” diye soruyorum ona. “”Boşuna mı at oldum uykularına girmek için?” deyip gülümsüyor. “Biliyorum, yalnız bıraktım seni, bir güvercin gelecek yanına, lütfen ona iyi davran” diyor.
Bir güvercin seslendi bana bugün başucumda. “Beni bir sokak kedisi getirdi buraya, ne zaman korksa sana tırmanırmış” dedi. “Neyi öğrenmek istiyorsan sor” dedi. “İlkokula yazıldığım gün, kırk sayfalık bir çizgili defter almak için tam üç saat dilendim” dedim. Sustu… “Gün içinde ortalama sekiz on erkeğin bana nasıl baktığını görüyorum ve elimden bir şey gelmiyor” dedim. Sustu…”Bütün devletlerin dili de, cinsiyeti de, yasaları da erkek, niye böyle?” dedim. Sustu… “Bir çocuk öldürülürken milyarlarca insan niye susar?” dedim. Sustu… “Ben her Anneler Günü’nde susuyorum ve harıl harıl ders çalışıyorum” dedim. Sustu… “Bana annemi anlatsana” dedim. “Senin annenim yavrum” dedi, “soy ağacında yazmaz benim bir güvercin olduğum…”
Tecavüz edilen bebekler, Cumartesi Anneleri, ölü askerler, fahişeler, deliler, soldurulan kadınlar bir serçe bedeninde, bir kırlangıç özünde güvercinin etrafına doluştu.
Ve güvercin konuştu…
“Senin soy ağacın sensin güzel kızım” dedi. “Bende her can’ın yeri hazır, ama çok yalnızım” dedim. “Tecavüz edilen bir bebeğin annesiyim” dedi. “Ben miyim o bebek?” dedim. Sustu. “Bana tecavüz edilirken sen ne yapıyordun?” dedim. “Seni arıyordum” dedi, “”çığlık çığlığa seni arıyordum…” “Nerede buldun beni?” dedim. “Bir inşaatta” dedi. “Nasıl götürülür bir bebek bir inşaata?” dedim. “Bilemedim kızım, dayındı” dedi.. ” Dayım sağ mı?” dedim. “”Testisleri bir çöplükte çürüyor!” dedi. Sustum…”Dostlarım yüzlerce haftadır oğullarının kemiklerini talep ediyor devletten” dedi. “Ah, o oğullar benim kardeşlerim” dedim. Sustu…”Kuzenin, annesinden önce bana “anne” diye seslenmişti” dedi. “Öldü o” dedim, “askerdeyken…” Sustu…”Annem” dedi,” bir aşın piştiği sürede birkaç erkeği boşaltmak zorundaydı”. “Fahişe miydi?” dedim. Sustu…”Babam” dedim, “babamı bir at olarak görüyorum uykularımda.” “İşkence gördü” dedi, “işkence gören bir adamın kızı ağaç, karısı güvercin olur” dedi ve ekledi, “kendisi de bir at olur, insanlıktan çıkıp can’a eren bir at…” “Nasıl öldün?” dedim…”Gecenin üçüydü” dedi, “dışarıdaydım…” İkimiz de sustuk…
Kerry Darlington
Yaralı bir kadınım ben; bir ağaçta can buldum. O ağacın dallarında artık ağlamayan bir bebek, artık soru sormayan bir anne, artık suskun bir baba var. Ben soy ağacımda dalgınlığı rengârenk bir kuş…
Natasha Wescoat
Nerede doğduğumu da öğrendim. Bir hayat ağacında doğmuşum; can kıymetiyle, vicdanla, sulhla boy veren bir hayat ağacında. Ailem, doğa ve evren, bitimsiz bir güzellikte, her mevsim yemyeşil bir düş…
Yazar: Ergür Altan