Trajik yaşamlara hep filmlerde şahit oluruz gibi geliyor insana…
Ancak maalesef topluma mal olmuş insanların hayatlarına bakacak olursanız resmen trajediden doğmuş olduklarını görürsünüz.
Üniversite yıllarındayken sesini duyardım, sevenleri vardı. Ancak benim için o zamanlar çok fazla bir şey ifade etmiyordu, sadece politik bir çağrışımı vardı hoşlanmazdım. Memur çocuğu idik öyle yetişmiştik, özellikle uzak durmak gerekirdi politikadan ve ben “klasik müzik” dinlerdim yan flüt çalardım o yıllarda. Ancak vakitler olgunluğa devşirdikçe ve hayat mücadelesinden kendi payıma düşenleri yaşadıkça sevdim türkülerimizi, yavaş yavaş anlamaya başladım karşılaştığı zorlukları ve her şeye rağmen yaşama olan bağlılığını.
Sizlere dolu dolu bir yaşam mücadelesi ve gümbür gümbür sesten Ruhi Su’dan bahsetmek istiyorum.
Kedileri de çok seven Ruhi Su, kucağında siyah renkli bir Anadolu kedisi ile beraber
Ruhi Su kimdir?
1912 yılında Van’da dünyaya gelen Mehmet Ruhi Su ailesini hiç tanımamış, kendisini doğar doğmaz savaşın ve yokluğun içerisinde buluvermiştir. Evlatlık olarak Adana’da fakir bir ailenin yanına verilmiş ailenin hayvanlarına bakmakla sorumlu tutulmuştu. Sonra sevgisizlik ve yine yalnızlık sonucu bu kez aile onu Dar-ül Eytam’a (öksüzler yurdu) teslim eder. Ruhi burada ilk defa “oyun oynamak” kavramının var olduğunu öğrenir. Sonrası bir eğitim mücadelesi ve on yaşında keman ile tanışması…
1925 yılında Ankara’da Müzik Öğretmen Okulu kurulmuştur. Mehmet Ruhi sınavlarına iki kez girmesi ve her seferinde kazanmasına rağmen okulda öğrenci olamaz. Çünkü cumhuriyetin ilk yıllarıdır ve “askere” daha çok ihtiyaç vardır. Müziği çok istemesine rağmen İstanbul Halıcıoğlu Askeri Lisesi’ne gider. Ancak aklı fikri Müzik Öğretmen Okulu’ndadır. Nasıl girebileceğini daha kapsamlı düşünecek; sağlık kontrolü sırasında, bir kulak doktoruna durumunu anlatacak, kendisini çürüğe çıkarması için doktora yalvaracaktır. “İltihabı yüzünden mektebe devam edemez” raporu ile birlikte Müzik Öğretmen Okulu’na dilekçe yazar. Ama “Yerimiz yok, alamayız” yanıtı alır.
Ruhi Su’nun eğitimini almak uğruna çok uğraştığı “müzik” için beklemesi ve çok mücadele etmesi gerekecektir.
Neticede istediğini zor bela elde eder. 1936 yılında Opera sanatçısı olarak göreve başlar. 1952 yılında politik görüşlerinden tutuklanana kadar görevine devam eder.
Operayı çok seven Mehmet Ruhi Su, türkü söylemeyi hiç bırakmamıştır. Konservatuarda türkülerini dinleyen hocalarından Markovich, “Türk müziğinin bu kadar güzel olduğunun ilk defa farkına varıyorum” der ve zamanın radyo müdürü Vedat Nedim Tör, Ruhi Su’dan övgüyle söz eder. 15 günde bir pazar günleri saat 10’da “Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor” anonslu radyo programı böylece başlar. Bu program, 1942-1945 yılları arasında çok ilgi görerek devam eder. Ancak söylediği türkülerin alevi türküleri ve deyişleri olması nedeniyle program yayından kaldırılır.
Video: https://youtu.be/VLe52G8iBM0
1958 yılında tahliye olur eşi Sıdıka Su ile birlikte bir süre sonra Ankara’ya döner ve arkadaşı Celal Gündoğdu, Etimesgut’ta aileye bir işçi lojmanı verir. Etimesgut’a iki saat uzaklıkta, bir tarla ortasında; elektriği, suyu olmayan, kerpiçten bir ev. Sümerbank basmalarıyla perdeler yapıp, aynı basmalarla Ruhi Su’nun tahta ve mukavvalardan yaptığı dolapları kaplarlar. Her sabah ve her akşam iki kilometre yürüyüp jandarmaya imza verirler. Ruhi Su türküler söyler, şirin evlerinde konuklar kabul ederler. 1959 yılında oğulları Ilgın doğar.
Ruhi Su eşi Sıdıka ve oğlu Ilgın ile birlikte
Ruhi Su operada tekrar çalışamaz, bir nakliye şirketinde eşya taşıma işi bulur. Eski arkadaşları; operadan tiyatrodan arkadaşları selam bile vermek istemez ona bu dönemde. Sonra İstanbul Atıf Yılmaz’ın teklifi ile film müziği yapmaya başlaması. Ve 1960’lı yıllarda hapiste iken bestelediği türkülerini gazinolarda söylemeye başlar. Ancak söylemleri, besteleri yine rahatsızlık verecek ve aleyhine kampanyalar yapılacaktır. Ve hatta beş yıl boyunca, emek vererek derlediği, notaya aktardığı halk oyunları, Yapı Kredi Bankası tarafından kitap olarak, Sadi Yaver Ataman adıyla çıkartılacaktır. Tabi dava açar Ruhi Su tazminat talep etmez, tek istediği kitabın kendi adıyla çıkmasıdır. Ancak yayın evi ikinci baskıyı yapmaz. Bu kitap, Ruhi Su’nun ölümünden sonra, Ruhi Su imzasıyla, Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla çıkacaktır.
1936’da başladığı koro çalışmalarına 1980 yılına 12 Eylül dönemine kadar devam eder.
Ruhi Su ilk kez 1977 yılında Ahmet İsvan ve Necdet Uğur’un yoğun uğraşıları sonucu pasaport alabilmiştir. Almanya, Hollanda, Belçika, İngiltere, Fransa ve Avustralya’da konserler verir ve pasaportunun süresi dolar. Yeni pasaport başvurusu, yakalandığı prostat kanserinin tedavisi için yapılır ancak hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedilir. Kamuoyu ve çeşitli sanatçılar seferber olurlar Ruhi Su’nun pasaport alabilmesi için bu insanlık dışı uygulamada nihayet kapılar aralanır ve Ruhi Su’nun “tedavi” amaçlı olarak ve “yalnız bir defaya mahsus olmak üzere” yurtdışına çıkmasına izin verilir.
20 Eylül 1985 Cuma günü Cerrahpaşa Onkoloji Kliniğinde Ruhi Su hayatını kaybeder. Kamuoyunun ve sanatçı arkadaşlarının yardımı ile güç bela alınan pasaport kullanılamamıştır.
Sanatçı 22 Eylül 1985 Pazar günü Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi. Ruhi Su’nun cenaze törenine binlerce kişi katıldı ve cenaze 12 Eylül Dönemi’nin ilk büyük kitle gösterisi haline dönüştü. Cenazede gözaltına alınan 163 kişi İstanbul siyasi şubede 15 gün süreyle gözaltında tutuldu.
Kulağımda yumuşacık bir ses, inanılmaz güzel bir Türkçe ile söylenen “muhteşem türkülerimiz”
Video https://youtu.be/F8CA-tE6m48
Çocukluğu I. Dünya Savaşı, gençliği II. Dünya Savaşı; erişkin hayatı Türkiye’nin en çalkantılı siyasi tarihi içerisinde geçmiş, 1960/1980 ihtilallerini bizzat yaşamış bir sanatçı. Trajik bir yaşam öyküsünün şekillendirdiği önemli bir isim, müzik insanı ve eğitimci. Empati kurmaya çalışıyorum topluma mal olmuş birçok sanatçı gibi hep mücadele içerisinde geçmiş ve çoğunlukla da yalnız omuzlanmak zorunda kalmış yaşadığı acıları.
Düşünüyorum belki de gençlik yıllarına ait o fotoğrafa hani bir omzunda kedi, kucağında köpek olan, o mütebessim, umut ve sevgi dolu ifadesiyle kameraya bakarken “anın” sabitlendiği muhteşem karenin üzerine bu nedenle el yazısıyla yazmış;
“Üç kardeşiz bir orduya yeteriz”
Ruhi Su, Ankara Kaleönü’ndeki evinin girişinde Anadolu kedisi “Saman” ve köpeği “Boncuk” ile çektirdiği bu fotoğrafın üzerine şu satırları yazmış: “Üç kardeşiz, bir orduya yeteriz” (1940’lar)
Bence sözünü tuttu…
20 Eylül 1985’te aramızdan ayrılan büyük usta Ruhi Su’yu saygıyla anıyorum.
Yazar: ENGİN D