Kediler batı ülkelerinde en popüler evcil hayvanlar arasında yer almaktadır. Kedilerle yakın ilişkimiz olmasına rağmen, kökenleri hakkında hâlâ çok az bilgiye sahibiz.
İki önemli keşif bize bu konuda bazı ipuçları vermekte: Kıbrıs’taki, bir kedi ve insana ait 9.500 yıllık gömü yaban kedilerinin ilk olarak Anadolu’da evcilleştirilmiş olabileceğine işaret etmiş (1) ve 2007’de yapılan bir araştırma tüm kedilerin, Yakın Doğu’daki birkaç Felis silvestris lybicaadlı yaban kedisinin soyundan geldiğini doğrulamıştır (2).
Fakat kedilerin eski Mısır’daki yerel yaban kedilerinden evcilleştirildiği ve buradan dünyanın diğer bölgelerine yayıldığı hipotezi kamuoyu ve bilim insanları arasında popülerliğini sürdürmeye devam etmiştir.
Öyleyse evcil kedilerin ana vatanı tam olarak neresiydi? Yakın Doğu’da ya da Mısır’da bir yer olabilir mi? Kediler bir defadan fazla mı evcilleştirildiler? Nature Ecology & Evolution Journal’da yayımlanan yeni bir araştırma, bu sorulara yanıt vermeye çalışmakta.
Ne kadar kayda değer olursa olsun çığır açıcı olmaktan uzak olan çalışma, basında ses getirmeyi başarmıştır. Medyada yer alan -ve bazılarını örnek olarak kullandığımız (3-21)- konuyla ilgili çeşitli haberleri gözden geçirdik. İleride de göreceğimiz üzere, ana akım medya, Mısır ve Viking anlatısını hevesli bir biçimde benimsemiş görünmektedir. Kısaca özetleyecek olursak:
♦ Kediler iki kez evcilleştirilmişlerdir (iki dalga): İlki Neolitik devir Anadolu’sunda ve ikincisi de Mısır’da gerçekleşmiştir. Birçok kaynak Anadolu yerine, yalnızca Orta/Yakın Doğu, Güney Batı Asya ve Bereketli Hilal adlandırmalarını tercih etmiştir (5, 6, 7, 8, 9, 11, 13, 16). Nature’da yer alan bir video, Anadolu adını tamamen görmezden gelerek, yalnızca “Bereketli Hilal” den söz etmiştir (22). Ayrıca Anadolu ve Mısır yaban kedilerinin varsayılana göre evcil kedinin gen havuzuna katkıda bulunduğunu belirtmişler: “Günümüzdeki kediler muhtemelen Türk ve Mısır kedilerinin bir karışımıdır (4).”
♦ Mısır kedileri daha sosyal ve uysal olduklarından Anadolu kedilerinden daha popülerdir (4, 6, 14, 15, 16). Hayvan davranışları uzmanı John Bradshaw, Mısır kedilerinin “zaman geçirmekte daha eğlenceli olsalar da, fare yakalamakta da o kadar iyi olduklarını” düşünmektedir (18).
♦ Vikingler Mısır kökenli kedileri gemilerinde zararlılarla mücadele için taşımışlardır (9, 11, 13). Vikingler varsayılana göre kedilerin tüm Avrupa’ya (5) yayılmalarını sağlamış ve belki de “Kolomb’dan 500 yıl önce, 10. yüzyılda Amerika’ya yaptıkları erken yolculuklarda kedileri de beraberlerinde getirmişlerdir” (18). Viking ve kedi öyküsüyle bu araştırmanın ikinci kez bağlantısı kurulduğunun altını çizmekte yarar var. İlginç olan, araştırma metni yayımlanmadan önce “Viking kedileri” öyküsü herkesin dikkatini çekmiş (24) fakat metnin yayımlanmasının ardından, kimse bu noktanın üzerinde durmamıştır (23).
♦ Yalnızca birkaç haber kaynağı araştırmacıların Mısır kedilerinin kökenine dair kuşkularından bahsetmiş ve bu kedilerinin Yakın Doğu’daki kedilerin ataları olma olasılığının görmezden gelinemeyeceği belirtilmiştir (3, 4, 10, 19).
♦ Yalnızca tek bir kaynak, Science Dergisi, çok kısa bir biçimde kedilerin iki kez evcilleştirildiği hipotezini sorgulamıştır (4).
♦ Bazı haber siteleri kedi mumyaları, buluntular ve eski Mısır kedilerinin benzer resimlerini de bilgilere dahil etmişlerdir (4, 6, 7, 10, 15, 17, 18, 20). Bu resimler kedilerin evcilleştirilmesinde Mısır’ın rolünü vurgulamak ve okuyucuların dikkatini çekmekte kullanılmıştır.

Şekil 1. Çalışma Anadolu’yu göstermesine rağmen, Nature’da yayımlanan videoda Bereketli Hilal gösterilmişti.
♦ Nature Dergisi’nde yer alan video artık demode olmuş Bereketli Hilal haritasını kullanmakta ve çalışma, eski soyların Anadolu kökenli olduğunu teslim etmesine rağmen tüm Anadolu’yu görmezden gelmektedir (Şekil 1). Dahası kedi örneklerinin çoğunluğu bu soyların Batı Anadolu’dan geldiğini belirtmektedir. Açıkça bir biçimde, Anadolu’nun bu kısmı haritada gösterilmemiştir (22).
♦ Türkiye’deki basına gelince, her yerde Seeker sitesinden alınan yanıltıcı ve düşük nitelikteki bir makalenin (20) hakim olduğu görülmektedir. Bunun sebebi, ilk olarak Arkeofili adlı arkeoloji sitesinin bu konudaki makaleyi tercüme etmiş olması (21) ve diğer medya kaynaklarının buradan kopyalama yapmış olmasıdır. Makalenin ne kadar kötü olduğunu daha iyi anlamak için şu alıntıya bakalım:
“Evcil kedilerin yıllar boyunca yerel yaban kedileriyle çiftleşmesinin sonucunda, soyu tükenmiş olan Meksika tüysüz kedisinden, Tayland’a özgü bir kedi olan Siyam kedisine kadar tüm kediler ortaya çıkmıştır.”
Yazar, burada lybica yaban kedisi soyu ile insan üretimi kedi soylarını karıştırmaktadır. Ayrıca bu Meksika tüysüz kedisi de ne olabilir? Makale ayrıca tekir kedileriyle ilgili olarak, tekir kedilerin bir başka kedi üretimiymiş gibi Osmanlı İmparatorluğu’nda ortaya çıktığını söyleyerek okuyucularını yanlış yönlendirmektedir.
Ana akım medyada yer alan iddiaların çoğunluğu araştırma sonuçlarından oldukça doğru biçimde aktarılmış olsa da, abartılmamış yönleri yok denemez.
Pek çok kişi bu araştırmayı makaleyi doğrudan okumak yerine, yukarıda bahsedilen ikincil kaynaklardan öğreniyor. Basında çıkan haberler araştırmacılarla aynı doğrultuda gibi görünse bile, bilgiler yine eksiksiz sayılmaz. Bu araştırma hakkında hiç fikrimiz olmayınca, basının iddialarını yüzeysel olarak göre değerlendirmek zorunda kalırız. Araştırmayı daha iyi anlamak amacıyla yola çıkacaksak eğer, bilim insanlarının araştırmalarında gerçekten ne kast ettiklerini bilmeli ve araştırmadaki tutarsızlıkları ortaya çıkarmalıyız.
Not: Bu makalede Yakın Doğu yaban kedisini Felis silvestris lybica olarak adlandırdık, bu çalışmada bu şekilde kullanılmış olduğundan dolayı karışıklık yaratmamak için yeni taksonomik ismi kullanmaktan kaçındık. Taksonomistler 2017 yılı itibariyle Felis silvestris lybica yerine artık “Felis lybica lybica” ismini kullanmaktadırlar (41).
Araştırmadaki rolümüz
Bu araştırmaya doğrudan katkımız bulunmasa da, “peer review” yapmaya gönüllü olmaktan memnunuz. Araştırma daha tamamlanmadan, yayımlanmayı bekleyen çalışmanın taslağını elde ettik. Dr. Claudio Ottoni ile ilk temasımız 2015 yılında gerçekleşti (25). O zamandan bu yana Dr. Ottoni ile çeşitli zamanlarda müzakerelerde bulunarak araştırmanın ilerleyişini takip ettik.
Bizi şaşırtan ön baskısı 2016’dan bu yana BioRxiv’de okumaya açık olan çalışmanın basının hiç dikkatini çekmemiş olmasıydı (23). Bir konferansta “Viking kedileri” hikâyesini açıklayan bir poster sunumu kafa karışıklığı yaratarak dikkatleri orijinal makaleden uzaklaştırmıştır (24). Çalışma yayımlandığında, metni değerlendirip, yayının son halinin daha iyi olması umuduyla, gözlem, öneri, düzeltmelerimizi paylaştık. Bu yazıda vurgulanan noktaların çoğu, makalenin yazarıyla müzakere edilmiştir.
Ayrıca araştırmanın yayımlanacağı dergiden de aylar öncesinden haberdardık.
Bu araştırmayı neden dikkate almalıyız?
♦ Bu, kedi araştırmalarında antik DNA’dan yararlanan ilk çalışmadır. Antik DNA, evcil kedinin tarih ve kökeni araştırırken modern popülasyonlardan alınan DNA ile kıyaslandığında çok daha doğru ve aydınlatıcıdır. Antik DNA’nın elde edildiği çeşitli yerleşimler sayesinde, kedilerin nerede evcilleştirildiğine, hangi yaban kedisi soylarının evcil kedi genlerine biçim verdiğine ve popülasyonların nasıl etkileşim kurduğu ve zaman içinde nasıl değiştiğine dair daha iyi hipotezlerde bulunabiliyoruz.
♦ Evvelki araştırmalardan farklı olarak, bu araştırma kedi evcilleştirmesinde Anadolu’nun önemini göstermekte ve evcil kedilerin antik soylarının çoğunun Anadolu’dan geldiğini doğrulamaktadır.
♦ Araştırma evcil kedilerin yabani atalarından genetik olarak farklı olmadığını da göstermekte ve lybica yaban kedisinin dağılımı hakkındaki anlayışımızı da artırmaktadır. F. lybica’nın Kuzey Afrika’yla ilişkilendirilmesinden önce, yaban kedilerinin Anadolu’da bulunmadığı düşünülmekteydi. Fakat bu araştırma orta koymuştur ki F. lybica Anadolu bölgesine özgüydü ve insanlar topluluklar halinde yaşamaya ve tarımı keşfetmeye başlamadan uzun zaman önce burada yaşamaktaydı.
♦ Anadolu Kedisi projemizin bir parçası olarak, ilk kez bilimsel bir yayının Anadolu kedisi adını kullanmasından ve Anadolu kedisinin varlığını tanımasından memnuniyet duymaktayız.
Çalışma neyi iddia etmekte?
Evcil kedinin atasının Felis silvestris lybica denilen bir yaban kedisi olduğu iyi bilinmektedir. 2007’de yapılan önceki araştırma, evcil kedinin birkaç ayrı lybica soyunun bir karışımı olduğunu bulmuştur (2). Bu araştırma ve bu yazı boyunca, herhangi bir belirli evcil kedi popülasyonundan ve kesinlikle insan üretimi kedilere ilişkin şeylerden değil, F. lybica yaban kedisi soylarından bahsedilecektir.
Evcil kedi taksonomistler tarafından Felis catus diye adlandırılan ayrı bir tür olarak sınıflandırılmıştır, ama bu araştırma yaban kedileri ve evcil kediler arasında bir ayrım yapmamaktadır. Evcil kediler yabani atalarına yalnızca genetik olarak değil, morfolojik ve davranışsal olarak da çok benzerler. Kürk rengi evcil kedileri yaban kedilerinden ayırmamız sağlayan birkaç yoldan biridir.
Bu araştırmada, araştırmacılar 209 adet antik kedinin kemik, diş, deri ve kıl örneklerinden DNA’larını elde etmişlerdir. Farklılıkları bulmak ve kedileri sınıflandırmak için mtDNA’dan yararlanmışlardır (mitokondriyal DNA, ana soyu).

Dr Claudio Ottoni kedi mumyalarından örnek alırken. Londra Doğa Tarihi Müzesi (Natural History Museum, London).
Antik ve modern F. lybica yaban kedilerinin dizilimleri mitotip / haplotip setleriyle karşılaştırılmıştır. Mitotip / haplotip mitokondriyal ana soyundan alınan DNA çeşitleridir, yani bu hikâyenin yalnızca bir kısmıdır.
Araştırma, F. lybica yaban kedilerinin IV-A, IV-B ve IV-C olarak adlandırılan 3 klad evcil kedi genetiğinin çoğunluğuna katkıda bulunduğunu söylemektedir. Bu soylara antik gözüyle bakılırken, diğer mitotipler olan IV-D ve IV-E daha yakın zamanda yabani kedi popülasyonlarıyla çiftleşenlerle ilişkilendirilmiştir.
Bu grafik evcil kedinin gen havuzuna giren dişi yaban kedisi soylarını göstermektedir (Şekil 2):

Şekil 2. Kedilerin mitokondriyal DNA (mtDNA) soy ağacı: Felis silvestris lybica’nın A, B ve C kladlarının evcil kedilere katkısı, ufak bir etki ise D ve E’den gelir.
Bunlar ne anlama geliyor? Yaban kedisi soylarının saptanmasının ardından kökenlerini tam olarak belirleyebilmekteyiz. Belirli yaban kedisi soylarının nereden geldiğini anlamamız, son adıma ulaşmamızı sağlar: kedilerin evcilleştirilmesinin ne zaman ve nerede olduğuna karar vermek.
Araştırmacılar, bunların muhtemelen evcil ve evcilleştirilmemiş yaban kedilerinin yakın zamandaki karışımı olduğunu düşündükleri için IV-D ve IV-E soylarının üzerinde çok az durmuşlardır. Bazı Afrika kedilerinde diğer lybica soyları tespit edilmişse de, bu soylar test ettikleri kediler arasında mevcut değildir. Bu nedenle, yalnız IV-A, IV-B ve IV-C’yi ele alacağız.
IV-A soyu neredeyse 10 bin yıl öncesine tarihlenen Aşıklı höyük (Orta Anadolu) yerleşiminden gelmektedir ve bu, tüm Batı Anadolu Neolitik devrinden gelen tüm örneklerde görülür. IV-A soyunun Bulgaristan ve Romanya’da bulunmuş olması, bize bu yaban kedilerinin, muhtemelen Anadolulu çiftçilerin Avrupa’ya göç ettikleri sırada Avrupa’ya getirildiğini göstermektedir. IV-B Suriye ve Levant’ta ve çok muhtemel olarak Güneydoğu Anadolu’da mevcuttur, dolayısıyla bunun Anadolulu/Levantlı olduğunu söyleyebiliriz.
IV-C soyunun tarihi ise tartışmalıdır. Bu soy Yunan-Roma döneminde ortaya çıkmış ve Anadolu’da birçok yere yayılırken, aynı esnada Avrupa’ya da taşınmıştır. Verilen önem nedeniyle, IV-C soyunun araştırmanın en önemli ve en çok bahsedilen kısmı olduğu görülecektir.
İkinci dalga: Kediler Mısır’da mı evcilleştirildi?
Araştırma, açık bir şekilde, ilki Neolitik devir Anadolu’sunda ve ikincisi ise Mısır’da olmak üzere iki kedi evcilleştirme olayının gerçekleştiğini belirtmektedir. Basında da bu şekilde yer almıştır.
Bu sonuçlara, ilk bakışta karmaşık haplotip tablosundan çıkarılan verilere dayanılarak ulaşılmıştır (Şekil 3).
Aşağıdaki tabloda koyu sarı IV-A, soluk sarı IV-B, turuncu IV-C ve açık mavi IV-E ve D’yi temsil ediyor. Gerçek F. lybica soyları pembeyle gösterilmiş, şu ana kadar evcil kedilerde tespit edilememiştir. Yeşil, Avrupa yaban kedilerini temsil ederken, pembe renk Asya yaban kedisini temsil etmektedir.

Şekil 3. Tabloda kedilerin haplotipleri renkli şekillerle coğrafi kökenine ve kronolojik zamanına göre gösteriliyor.
Görüldüğü üzere tabloda birçok boşluk mevcuttur (eksik veri). Pek çok Eski Mısır ve Levant kedisinden gelen DNA, örnekler bozulmaya uğradığı için kullanışlı olmamıştır. Ne yazık ki Kıbrıs’taki (Shillourokambos) kedi örneği kötü durumda olduğundan dolayı DNA izolasyonu yapılamamıştır. Antik örnekleriyle mukayese etmenin muhtemelen daha kolay olacağını bilsek de, birkaç modern kedi örneği umut verici sonuç sağlamamıştır.
Birçok örnekte, bariz biçimde tarihsel devamlılıkta kesinti yer alıyor. Birkaç tarihi dönem mevcutsa da, aralarında ne olduğunu tahmin etmek zorundayız.
Araştırmacılar IV-C soyunun Mısır’dan geldiğini düşünmekte. Fakat veriler bu sonucu destekliyor mu?
Mısır kedilerinin genetik profili belirsiz
C soyu ve Mısır akrabalığına ilişkin daha iyi fikir edinmek için Mısır kedisi örneklerine bakalım:

Şekil 4. Mısır’daki kedilerden kullanılan örnekler. (Supplementary Data 1,2).
Shenhur’daki bir kedi hariç, Mısır’dan alınan tüm örnekler aynı tarihi dönemden (MÖ 800-MS 500) gelmektedir. Daha önceki dönemlerde yaşamış olan Mısır kedilerine dair bilgimiz mevcut değil. Tarihin büyük ve önemli bir kısmı kaybolmuştur. Oxyrhynchus’tan gelen 3 mumya ve kedinin haplotipi IV-C; bir mumya, Berenike ve Shenhur kedilerinin IV-A, yani tipik Anadoluludur. Bu örnekleri bir araya getirerek, IV-C ve IV-A’nın Mısır kedilerine hakim olduğunu görürüz.
Bu örnekler IV-C’nin Mısırlı olup olmadığına ilişkin kesin olarak bir şey söylemez. Aslında IV-A haplotipinin varlığı, Anadolu ve Levant’tan Mısır’a bir kedi akını olduğunu gösterir. Bu, Afrika’ya göç eden Neolitik çiftçilerin, Afrika popülasyonlarında genetik izlerini bıraktıklarını keşfeden bir insan genetiği araştırmasıyla da bağdaştırılabilir (26). Mısır’daki 90 antik insan mumyası (1388 MÖ – 426 MS tarihli) üzerinde yapılan genom analizlerinde, antik Mısırlıların Tunç ve Neolitik dönemdeki Levant, Anadolu ve Avrupa popülasyonlarına çok yakın oldukları açıklığa kavuşmuştur (42). Bu bölgelerden gelen göçmenlerin antik Mısırlıların genetiğinde ciddi bir etkisi olmuştur. Anadolu ve Levant’taki kedilerin bu göçmenlerle Mısır’a gelmesi mümkündür.
Ottoni makalenin son hali yayımlanmadan önce C soyunun Mısırlı olup olmadığı konusunda kesin bir yargıya sahip değildi: “C Kladının Klasik dönemden önce Anadolu ve Levant’ta varolup olmadığı bilinmiyor. Verilere göre, Anadolu ve Levant yerleşimlerine C kladı mevcut değil, yinelersek IV-C haplotiplerinin Klasik Dönemden önce Mısır’da olduğunu gösteren bir veriye sahip değiliz (25).”
Ancak makalenin son halinde C soyunun Mısırlı olduğu açık bir şekilde belirtiliyor ve devamında “iki önemli evcilleştirme merkezi” olduğundan bahsediliyor.
Mısır kedilerindeki Anadolu soyundan önem arz etmeyen tek bir cümleyle bahsedilmiş: “Ayrıca, Kızıl Deniz’de bulunan Berenike adlı Roma-Mısır limanından gelen kedi kalıntıları ve bir Mısır mumyasında (Fig. 1a–c), IV-A*’nın olduğunu keşfettik ki bu da kedilerin Güneybatı Anadolu’dan Mısır’a girdiğine işaret edebilir.”
Mısırdan gelen kediler Anadolu ve Avrupa’yı Roma döneminde mi ele geçirdiler?

Anadolu kedisi “Türkiye’deki kedilerin kökeni Mısır’a dayanıyor” yazan gazetenin yanında yatıyor.
Ottoni emailinde “Bu olgu yalnızca mtDNA’ya dayanmakta, onların [Mısır kedileriyle] karışık olup olmadığını söyleyemeyiz, bunun için genom analizlerine ihtiyacımız var” diye ifade etmiştir (25).
Ottoni, Science Dergisinde yapılan bir röportajda şunları tekrar eder: “Ne var ki, Mısır evcil kedilerinin Yakın Doğu’dan veya ithal edilen kedilerden gelip gelmediği ya da Mısır’da ayrı, ikinci bir evcilleştirme vakasının gerçekleşip gerçekleşmediği kesin değildir. Bunu kanıtlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var (4).”
Yakın Doğu kedileri Mısır’a sonradan getirilmiş olabilir (belki bir defadan fazla?), fakat bu hipotezin akla uygun olması için daha fazla araştırmaya, hatta kapsamlı genom analizlerine ihtiyacımız var. C soyunun kökenine ve Mısır’daki evcilleştirme vakasına gelince, inançlara bel bağlamak yeterli olmayacaktır.
Mısır’da bağımsız bir evcilleştirme gerçekleştiğine inanmak için bir sebep yok.
– Carlos A. Driscoll
Neyse ki, Mısır’dan ve diğer kedilerden gelen veriler, Herodotos ve Diodoros’un yazılarından iyi bildiğimiz öykü ve efsaneleriyle ilişkili olan tarihi dönemle güzel bir paralellik göstermektedir. Bunun iyi bir örneği “Mısır’daki kedi yasağı”dır (27, 28): “MÖ 1700 gibi erken bir tarihte Mısır tarafından dayatılan kedi ticaretine ilişkin yerel yasağa rağmen, IV-C mtDNA’sını taşıyan kedilerin Eski Dünya’nın çoğuna yayıldığını göstermekteyiz.”
Tuhaf olan şu ki, C Soyunun Mısır dışında bir yerde yayılmış olabileceği araştırmacıların akıllarına gelmemiştir.
Tesadüf ya da değil, C soyu yaygınlaştığında, aynı zamanda E soyu (D’den daha az miktarda) ve Asya yaban kedisi türü olan Felis silvestris ornata*da Anadolu ve Mısır’da görülmeye başlamıştır. Yaban kedisi ornatanın Anadolu’da ortaya çıkışı Doğu’dan gelen göçlerle, belki bugünkü İran’a yakın olan bölgelerle ilişkili olabilir (39). C, D, E soyları bu göç olaylarıyla da ilişkili olabilir. Güneydoğu Anadolu ve Levant’ın C soyuna sahip F. lybica yaban kedilerinin anavatanı olduğunu düşünebiliriz. Bu bölgelerden gelen kedilere araştırmada çok az değinilmiştir, Güneydoğu Anadolu’dan hiçbir örneğe yer verilmemiştir ki tarımın başlangıcının ve hayvanlarla buğday gibi tahılların evcilleştirilmesinin burada gerçekleştiğini varsayarsak göz ardı edilmiş olması yine ilginçtir (29).
E ya da D soylarının nereden geldiğini söylemek henüz mümkün değil.
Tanzanya, Kongo ve Senegal gibi uzak noktalarda bulunan Anadolu soylarını görmezden gelmek güçtür. Yazarlar A soyunun ortaya çıkışını “uzun mesafe deniz rotası” olarak açıklamaya çalışmıştır. Görünüşe göre Anadolu ve Levant’tan gen akışı ve kedi göçünün Afrika kıtasında etkisi olmuştur.
Mısır yaban kedilerinin evcil kedi genetiğine katkı sağladığı hipotezi olasıdır fakat Mısır’la ilişkilendirilen soyun buradan gelmediği hipotezi de aynı şekilde olası. Eğer Mısır kedilerinin kökeni sorununu bir kenara bırakırsak, “ikinci dalga”nın da Mısır’dan gelmemiş olma olasılığı vardır, belki de hiç “dalga” olmamıştır.
Çalışmada yer alan araştırmacıların tarihçi olmadığının farkında olsak da, Mısır kedisinin kökenine ilişkin benzer hikâyeleri ele alan kaynaklardan yararlanmışladır. Verilerini referans listesinde yer alan kitaplardaki öykü ve spekülasyonlarla eşleştirmeye çalışmış olmaları tamamen mümkün.
Araştırma verileri, bu araştırma için temel sağlayan Genetikçi Carlos Driscoll “Mısır’da bağımsız bir evcilleştirme gerçekleştiğine inanmak için bir sebep yok” diyor (4). Kendisi gerçekten haklı. Araştırma, Mısırlıların kedileri bağımsız olarak evcilleştirdiğini kanıtlamakta başarısız olsa da, makalede yer alan çıkarımlar bunun neredeyse kesin olarak gerçekleştiği izlenimi yaratmaktadır.
Huysuz Anadolu kedileri ve dost Canlısı Mısırlı kediler?

Pek de huysuz gözükmüyor? Anadolu kedisi Antakya, Hatay. Foto: Sergio Gaitan
Ottoni ve ekibi, IV-C haplotiplerinin Mısır kökenli olduğunun altını çiziyor. İki evcilleştirme vakasının gerçekleştiği çıkarımına varmalarının sebebi de budur. Anadolu ve Mısır soylarının evcil kedilerin genetiğini etkilediğini ifade etmekteler. Fakat daha önce de ifade ettiğimiz gibi, bu durumun doğru olduğunu gösteren yeterli kanıt da sunamamışlardır. Birazdan göreceğimiz gibi, Mısırlı kedilerin Anadolu ve Avrupa’ya getirildiğine dair epey tuhaf bir açıklama yapıyorlar. Kediler Anadolu ve Avrupa’da uzun zamandan beri yaşadığı için, böylesi geniş alanlarda yaşayan kedilerin gen havuzunu değiştirebilmek için Mısır’dan ancak önemli miktarda kedi gelmiş olduğunu varsaymamız gerekir.
“Mısır kedileri oldukça popüler olmalı […] Mısır kedileri, muhtemelen giderek artan insan-kedi ilişkisinin Orta ve Yeni Krallıkta geliştiği esnada, insanlara çekici gelecek niteliklere sahipti ve bunun ardından bu bağ giderek güçlendi […] Mısır kedisinin başarısın altında sosyalliği ve uysallığında yatan değişimlerin olduğunu düşünmek çekicidir.”
Yakından bakacak olursak:
Araştırmacılar IV-C haplotiplerinin Anadolu ve Avrupa kedilerinde MÖ 800’den beri yaygın olduğunu belirtiyorlar. Bu sunulan veriyle de uyuşuyor. Ardından, bu haplotiplerin Mısır kedilerinden geldiği iddia ediliyor. Sınırlı veriyle bunu kanıtlamaları mümkün değil. Bu soyun Mısırlı olduğunu varsaysak bile, Mısır ortaya çıkmadan binlerce yıl önce kedi ve insanların bir arada yaşadığı yerler neden Mısır’dan kedi ithal etmeye ihtiyaç duysun?
Araştırmacılar bunu Mısır kedilerinin farklı olmasıyla açıklıyorlar. Mısır kedileri insanlara karşı daha sosyal, uysal ve daha arkadaş canlısıydı. Dolayısıyla, Mısır kedileri “yabani” ve evcilleştirilmemiş (?). Anadolu kedilerine karşı bir avantaja sahip olduğundan, Mısır kedileri Anadolu ve Avrupa’ya ithal edilmiştir. Bunun sonucunda Mısır kedilerinin haplotipleri/mitotipleri olan IV-C, yerli Anadolu haplotipleri/mitotipleri IV-A’ya sayıca üstün gelmiştir.
Mısır ve Anadolu kedilerinin “evcillik” seviyesini anlayabilmemizin hiçbir yolu yok. İkonografik kanıtlara sahip olmak güzel olabilir ancak bunların yokluğu da herhangi bir şeye kanıt teşkil etmez. Anadolulular kedilere sanatlarında yer vermemiş olsa da, bu Anadolulu kedilerin sosyalleştirilmediği ya da insanlarla yakın ilişkiler içinde olmadığı anlamına gelmez.
Ottoni ve ekibi, Montague’ın araştırmasından (30) kedilerde “evcilleştirme geni”nin keşfi diye bahsediyorlar (daha açık söylemek gerekirse, genomda bu tür genlerin oluşabileceği bölge). Montague insan üretimi kedi ırkları 4 yaban kedisiyle mukayese eder. Bu çok sağlıklı bir mukayese değil, çünkü kedi üreticileri kedilerin üremesinde kontrol sahibidir ve en uysal olanları seçerler. Bu tür bir yapay seçilimin, kedilerin kendi eşlerini seçtiği Mısır’da gerçekleşmiş olması mümkün değildir (eğer kafeste tutulmuyorlarsa. Fakat şimdiye kadar kimse bu olasılığı öne sürmedi).
Bu davranışsal çeşitliliğin çoğu hayvan türünde mevcut olduğuna dair çok az şüphe var. Evcilleştirme için sıçanlar üzerinde yapılan bir araştırma (31) ve tilki soyları üzerinde yapılan bir deney (32) evcilleştirilmeye açık hayvan bireylerinin yabani popülasyonlardan seçilebileceğini ve bu bireylerin hiç de nadir olmadıklarını göstermiştir. Anadolu’daki bazı yaban kedilerinin “evcilleştirme genleri”ne sahip olduklarını ve bunların evcilleştirilmek için iyi birer aday olduklarını düşünebiliriz.
Ancak, sosyal adaptasyon genetikten daha fazla önem arz edebilir. Tarım topluluklarında, köylerde ve kasabalarda yaşamak yaban kedilerine düzenli bir gıda kaynağı sağlamış ve bu tür yaban kedileri insanlarla yakın temasa geçmek zorunda kalmışlardır. Hayatta kalabilmek için evcilleşerek yeni ortama uyum sağlamaları gerekmiştir. Bu süreç kedi ve insan tarihinde 10 bin yıl boyunca birden fazla defa gerçekleştir ve günümüzde de halen devam etmektedir.
Neden herkes Mısır’ı konuşuyor?
Kediler söz konu olduğunda görünüşe göre Anadolu, Mısır’da bulunan arkeolojik zenginlikten yoksundur. Anadolu’dan ele geçen mumyalar nadirdir ve özellikle balık yiyen kediyi gösteren bir Mısır duvar resmi gibi kedilere ilişkin bilinen herhangi bir buluntu yoktur. Yazarlar, makalelerinde lekeli tekir resimlerinin yanında bu resme yer vermişlerdir (33). Uskumru desenli tekirin temsili olarak ekledikleri bu Mısır resmi, araştırmacıların makalelerinde Mısır’ın önemine vurgu yaptıklarını gösterir (Şekil 5).

Şekil 5. Mısır’daki duvar boyamasında sandalyenin altındaki kedi balık yiyor.
Sanat eserlerini yorumlarken azami dikkat göstermeli ve tarihi romantik hâle getirmekten kaçınmalıyız. Eski Mısır’da kedilerin, kimi zaman acımasız uygulamaları olan dini “ölüm kültü”nün bir parçası olduğunu unutuyoruz. Pek çok genç kedinin boyunlarının kırılarak mumyalandıkları bilinmektedir (34). Günümüz standartlarına göre böyle bir uygulama “hayvan suiistimali” olarak değerlendirilirdi. Kedilerin Eski Mısır’da gerçek anlamda evcil hayvan olarak kullanılma eğilimi çok sonra ortaya çıkmıştır (38).
Dahası, Mısır dışında diğer kültürlerde kedilere yönelik bu tür benzer davranışlar görülmez, bu nedenle kültün yerel önemi olması mümkündür. Diğer kültürler aynı inançları paylaşmadıkları için, Mısırlılarla aynı şekilde kedilere değer vermeleri olası değildir. Bu da yabancıların neden Mısır kedilerini ithal etmekle ilgilenmediklerinin bir diğer sebebidir.
Önde gelen araştırmacılardan Wim Van Neer “Bilim insanları Kıbrıs keşfinden sonra çoğu zaman Mısır’ı unutuyorlar” diye ifade etmektedir (4). Mısır gerçekten unutuldu mu? Kesinlikle değil. Aslında, çoğumuzun Mısır’ın kedi evcilleştirmesindeki payına ilişkin peşin hükümleri var. Şu veya bu şekilde Mısır’ın kedi tarihinin bir parçası olduğunu varsayıyoruz otomatikman. Bilim insanları ve arkeologlar da dahil olmak üzere pek çok kişinin kafasında beklentiler mevcut. Bu araştırma da bu düşünceye tutunurken, bunu tarihsel tahminler, ikonografi ve eksik veri gruplarına dayanan zayıf çıkarımlar yürüterek haklı çıkarmaya çalışıyor. Araştırmacıların tahminlerinin ileride yapılacak araştırmalarla doğrulanması tamamen mümkün elbette, fakat şu anda bu çıkarımları destekleyecek yeterli kanıt yokken, Mısır hipotezine taraflı bir yönelim olduğu açıktır.
Popüler olmayan tarihi nedeniyle Anadolu, Mısır kadar Batı Avrupalıların hayal gücünü hiçbir zaman kamçılamamıştır. Batı Avrupalılar “Mısırlı olan her şey”e ilgisi iyi belgelenmiş bir gerçektir. Buna Mısır çılgınlığı (Egyptomania) adı verilmekte (34). Bu fenomen günümüzde de devam etmekte ve popüler kültürde varlığını sürdürmektedir (film, müzik ya da mimari yoluyla olsun…Şekil 6) Mitoloji ve Mısır’a ilişkin macera dolu, romantize edilmiş öyküler epey ilgi çekicidir. Kedilerin mumyalanmasının gizemini ve Bastet kültünü eklediğimizde, zihinlerimizde kedilerin tarihinin ve evcilleştirilmesinin eski Mısır uygarlığından ayrı bir yere konulamaz olduğuna şaşırmamak gerekir.

Şekil 6. Popüler kültürden “Mısır Çılgınlığı” (Egyptomania) örnekleri: Evcil kediler ve kedi sembolleri içeren Katy Perry’nin müzik videosu, Hollywood filmleri Cleopatra (1963) ve The Egyptian (1954).
Vikingler bu kadar önemli mi?
Kedilerin tarihinde Vikingler neden önem arz etmektedir? Bu araştırmada Vikinglerin yeri görmezden gelinecek kadar küçüktür. Fenikelilerin, Yunanların ve Romalıların yolculuklarına eşlik eden kedilerden bahsedebiliriz fakat bu uygarlıklardan güzel hikâyeler çıkmaz elbette. Mısır’da olduğu gibi Vikingler ve onların mitleri TV dizilerinden bilgisayar oyunlarına kadar popüler kültürde pek çok yerde sıklıkla betimlenmektedir. Vikinglere olan hayranlığımız cehaletimizle açıklanabilir. Vikinglerin gerçekte kim olduğuyla, onların nasıl olmasını istediğimiz arasında dağlar kadar fark var (35). Kendi kafamızda farklı bir Viking “tarihi”ni yazmamız hoş görülüyor. İskandinav savaşçıların kedilerle ilişkisinin heyecan verici olması sebebiyle, araştırmacıların ve medyanın kedilerin evcilleştirilmesine Vikingleri dahil etme isteği de şaşırtıcı olmamaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde lekeli tekir kedileri üretiliyor muydu?
Son olarak araştırmacılar lekeli tekir (blotched tabby) mutasyonu örneklerini analiz ettiler ve bunun sonucunda tekir deseninin yalnızca Orta Çağlardan gelen örneklerde mevcut olduğunu ve ilk defa Osmanlı İmparatorluğu dönemimden Güneydoğu Anadolu’da ortaya çıktığını buldular. Bazı medya kaynakları bunu “gösterişli kürkler” (13) ve “modern kedi yarışmanin” (8) için yapılan “seçici üretim”in (11) bir örneği olarak yorumladılar. Bu durum abartılı gibi duruyor: bildiğimiz kadarıyla seçici üretim bir yüzyıldan biraz daha fazla zamandır yapılmakta ve başlangıcı da 1871’de Londra’da gerçekleştirilen kedi gösterisine dayanır (40). Osmanlıların belli bir amaçla kedi ürettiklerini, böyle bir şey yapmaları için herhangi bir sebep yokken, düşünmek güçtür.

Şekil 7. Uskumru desenli tekir (mackerel tabby) gri karelerde ve lekeli tekir (blotched tabby) siyah karelerde gösteriliyor. Lekeli tekirin çok daha sonra ortaya çıktığı saptanıyor.
Araştırmacılar neden lekeli tekiri aramayı seçtiler? Bu iyi bir soru. Kaelin ve arkadaşları lekeli tekir mutasyonun yakın zamanda gerçekleşmiş olabileceğine dair araştırmacılara bir ipucu sağladılar (36).
Kaelin, Linnaeus’un lekeli tekirlerin sıklıkla betimlendiği Ortaçağ buluntularına dair gözlemlerine dayanarak “evcil kedinin karakteri sayılacak kadar yeterli yoğunluğa ulaşmıştır” demektedir. Linnaeus, lekeli tekire Felis catus(bugün daha geniş anlamda tüm evcil kedileri tanımlamak için kullanılmaktadır) taksonomik ismini veren ünlü bir taksonomistti (37). Bu nedenle araştırmacılar, bu tür bir fenotip tercih etme sebebinin Kaelin ve arkadaşlarının ve Linnaeus’tan alınan ilham olduğunu kabul etmekler.
Ottoni ve ekibi, ayrıca diğer renk fenotiplerini çalışabilirlerdi. Ama muhtelemen sahip oldukları az sayıdaki örnek içinde bunların çoğunu tespit edemeyebilirlerdi ve yapmış olsaydılar da bunu nasıl yorumlayacakları da net değildir.
Ancak yine de araştırmacılar lekeli tekirin kökeni hakkında küçük çaplı bir örnekten sonuca vardılar. Bunu anlamak mümkün. Mısır’dan gelen “ikinci dalga”da olduğu gibi, lekeli tekir her ne kadar problemli bir konu da olsa, yayınlarında göstermek istedikleri keşiflerinin bir parçasıydı. Modern kedi popülasyonlarında bile tüm renk çeşitlerini tespit edebilmek için farklı yerlerden oldukça büyük örnekler incelemek gerekir, çünkü bazı renk fenotipleri belli popülasyonlarda eksik olabilir.
Öyleyse lekeli tekirler ilk kez Orta Çağ’da mı ortaya çıktı? Bunu cevabını bilmiyoruz. Renk fenotiplerini belirlemek güç bir iş. Lekeli tekirin bu araştırmada önerilenden çok daha eski zamanlarda ortaya çıkmış olabilme ihtimali hala geçerliliğini koruyor.
Sonuç
Bu araştırma evcil kedilerin tarihi hakkında bazı önemli bilgiler sunuyor. İnsanların tarım uygulamalarına başladığı esnada kedilerin ilk kez Anadolu’da evcilleştirildiğini doğrulasa da yaygın bir şekilde tanıtılan, Mısır’dan gelen kedilere dair “ikinci dalga” varsayımı eldeki kanıtlarla desteklenmemektedir.
lybicakedileri tam olarak ilk kez nerede evcilleştirildi? Eski Mısırlılar tarafından tapınılan kediler nereden geldi? Evcil kedilerin ata popülasyonları nasıl etkileşim kurdu ve tarihin farklı dönemlerinde nasıl değişime uğradılar? Bu ve daha pek çok soru hala cevaplanabilmiş değil. Evcil kedi tarihinin önemli parçaları çoktan keşfedilmiş olsa da, araştırılmayı ve keşfedilmeyi bekleyen daha çok fazla şey var.
Katkıları için Uğur Pullukçu‘ya teşekkür ederiz.
Ana referans: Ottoni, C., Van Neer, W., De Cupere, B., Daligault, J., Guimaraes, S., Peters, J., … & Bălăşescu, A. (2017). The palaeogenetics of cat dispersal in the ancient world. Nature Ecology & Evolution, 1(7), s41559-017.
Kaynaklar
1. Vigne, J. D., Guilaine, J., Debue, K., Haye, L., & Gérard, P. (2004). Early taming of the cat in Cyprus. Science, 304(5668), 259-259.
2. Driscoll, C. A., Menotti-Raymond, M., Roca, A. L., Hupe, K., Johnson, W. E., Geffen, E., … & Yamaguchi, N. (2007). The Near Eastern origin of cat domestication. Science, 317(5837), 519-523.
3. Hoeyveld, B. V. (2017, June 19). Ancient DNA reveals role of Near East and Egypt in cat domestication. Ku Leuven News
4. Grimm, D. ((2017, June 19). Ancient Egyptians may have given cats the personality to conquer the world. Science.
5. Weihaas, M. (2017, June 19). How Cats Conquered the World. Smithsonian
6. Smith, C. (2017, June 19). Cats Domesticated Themselves, Ancient DNA Shows. National Geographic
7. Eoin, L. N. (2017, June 22). Genomics: The feline line. Nature: News & Views
8. Hoole, J. (2017, June 19). Ancient DNA reveals how cats conquered the world. The Conversation
9. Briggs, H. (2017, June 19). How cats conquered the ancient world. BBC News
10. Geggel, L. (2017, June 19). Cat Tale: Ancient DNA Reveals How Your Kitty Came to Be. Live Science.
11. Brulliard, K. (2017, June 19). Long before they conquered the Internet, cats took over the world. Washington Post
12. Zhang, S. (2017, June 19). How Cats Used Humans to Conquer the World. The Atlantic
13. Sample, I. (2017, June 19). Africats to the Purr-ymids: DNA study reveals long tale of cat domestication. The Guardian.
14. Bradshaw, J. (2017, June 19). Domestication, It’s Complicated. Psychology Today
15. Gray, R. (2017, June 19). How cats conquered the world: DNA study reveals pets originated in ancient Egypt and travelled the world with their owners on trade routes 3,000 years ago. Daily Mail
16. Paoletta, R. (2017, June 19). How Cats Conquered Humans Thousands of Years Ago. Gizmodo
17. Cailloce, L. (2017, June 19). How Cats Conquered the World. CNRS News
18. Chivers, T. (2017, June 19). This Is How Cats Conquered The World. BuzFeed News
19. Glowatz, E. (2017, June 19). Pet Cat History: DNA Shows Wildcats First Domesticated in Egypt, Western Asia. International Bussiness Times
20. Viegas, J. (2017, June 19). DNA Reveals How Domestic Cats Conquered the World. Seeker.
21. Ertuğrul, E. (2017, June 20). Modern Kedilerin Çoğunun Soyu Yakındoğu ve Mısır’a Dayanıyor. Arkeofili
22. Nature Video Production. (2017, June 19). Cat domestication: From farms to sofas.
23. Ottoni, C., van Neer, W., De Cupere, B., Daligault, J., Guimaraes, S., Peters, J., … & Balasescu, A. (2016). Of cats and men: the paleogenetic history of the dispersal of cats in the ancient world. bioRxiv, 080028.
24. Callaway, E. (2016, September 20). How cats conquered the world (and a few Viking ships). Nature News
25. Claudio Ottoni in an email to the author of this article gave details of his study (C. Ottoni, personal communication, from August 18, 2015 to October 18, 2016).
26. Llorente, M. G., Jones, E. R., Eriksson, A., Siska, V., Arthur, K. W., Arthur, J. W., … & Stretton, S. (2015). Ancient Ethiopian genome reveals extensive Eurasian admixture in Eastern Africa. Science, 350(6262), 820-822.
27. Zeuner, F. E. (1963). A history of domesticated animals. London: Hutchinson
28. Engels, D. W. (1999). Classical cats: the rise and fall of the sacred cat. Psychology Press.
29. Guilaine, J. (2017). The Neolithic transition: From the Eastern to the Western Mediterranean. In Times of Neolithic Transition along the Western Mediterranean (pp. 15-31). Springer, Cham.
30. Montague, M. J., Li, G., Gandolfi, B., Khan, R., Aken, B. L., Searle, S. M., … & Driscoll, C. A. (2014). Comparative analysis of the domestic cat genome reveals genetic signatures underlying feline biology and domestication. Proceedings of the National Academy of Sciences, 111(48), 17230-17235.
31. Heyne, H. O., Lautenschläger, S., Nelson, R., Besnier, F., Rotival, M., Cagan, A., … & Petretto, E. (2014). Genetic influences on brain gene expression in rats selected for tameness and aggression. Genetics, 198(3), 1277-1290.
32. Trut, L. (1999). Early Canid Domestication: The Farm-Fox Experiment Foxes bred for tamability in a 40-year experiment exhibit remarkable transformations that suggest an interplay between behavioral genetics and development. American Scientist, 87(2), 160-169.
33. Málek, J. The Cat in Ancient Egypt, revised edition (British Museum Press, 1993–2006).
34. MacDonald, S., & Rice, M. (Eds.). (2003). Consuming Ancient Egypt. Routledge.
35. Barnes, T. L. (2015, August 10) Reflections on Our Fascination with Vikings and What It Tells Us. The Medieval Magazine, No:28.
36. Kaelin, C. B., Xu, X., Hong, L. Z., David, V. A., McGowan, K. A., Schmidt-Küntzel, A., … & Manuel, H. (2012). Specifying and sustaining pigmentation patterns in domestic and wild cats. Science, 337(6101), 1536-1541.
37. Clutton-Brock, J. (1999). A natural history of domesticated mammals. Cambridge University Press.
38. Osypińska, M. (2016). Pet cats at the Early Roman Red Sea port of Berenike, Egypt. Antiquity, 90(354).
39. Ghoddousi, A., Hamidi, A. Kh., Ghadirian, T. and Bani’Assadi, S. (2016). The status of wildcat in Iran – a crossroad of subspecies? Cat News Special Issue 10: 60–63.
40. Driscoll, C. A., Clutton-Brock, J., Kitchener, A. C., & O’Brien, S. J. (2009). The taming of the cat. Scientific American, 300(6), 68-75.
41. Kitchener, A. C., Breitenmoser-Würsten, C., Eizirik, E., Gentry, A., Werdelin, L., Wilting, A., & Yamaguchi, N. (2017). A revised taxonomy of the Felidae: The final report of the Cat Classification Task Force of the IUCN Cat Specialist Group. Cat News.
42. Schuenemann, V. J., Peltzer, A., Welte, B., van Pelt, W. P., Molak, M., Wang, C. C., … & Teßmann, B. (2017). Ancient Egyptian mummy genomes suggest an increase of Sub-Saharan African ancestry in post-Roman periods. Nature communications, 8, 15694