Gazeteci Abigail Tucker, The Lion in the Living Room: How Cats Tamed Us and Took Over the World (Oturma Odasındaki Aslan: Kediler Nasıl Bizi Evcilleştirdi ve Dünyayı Devraldı)adlı yeni kitabında; kedilerin Doğu Anadolu’daki Hallan Çemi gibi antik yerleşim alanlarında yaşamış Yakın Doğulu yırtıcılardan, dünyanın neredeyse her köşesinde işgal ettikleri, yerlere ve nihayet evlerimize ayak bastıkları yolculuklarının izini sürüyor.
Kitap, insanlar ve kediler arasındaki ilişkiye farklı bir anlayış kazandırıyor. Eğlendirici ve bazı ilginç gerçeklerden bahseden kitabın birtakım kusurları da yok değil. Çoğu kitap yazarı gibi, o da kedi üreticilerinin tuzağına düşerek kedi ırklarını betimlediği bir bölüme kitabında yer vermiş. Aynı zamanda kedi ırklarına olan hayranlığını, kalıtsal hastalıklar gibi yetiştiricilerin kedilerde neden olduğu zarardan hiç bahsetmeyerek aktarmış. Ayrıca kuş gözlem topluluklarının ileri sürdüğü iddiaları kabul ederek ve Avustralya ya da Yeni Zelanda gibi istisnai ekosistemler fazla önem vererek, kedileri ekolojik bir felaket olarak betimlemiş. Abigail Tucker, bir kedisever olarak, kedileri mükemmel olarak görmüyor ve onlar hakkında konuşurken duygulardan çok bilime dayanıyor. Bazı yanlışlara rağmen bu kitap, kedilerin sadece sevimli ve sarılmalık evcil hayvanlardan ibaret olduğu düşünesinin de ötesinde olan bakış açılarını zorlamak isteyen okuyucular için mükemmel bir başlangıç.
Abigail Tucker, New York Magazine’deki röportajında kitabıyla ilgili bazı soruları yanıtlamayı kabul etti.
Kedilerin oldukça alışılmadık ev hayvanları olduğunu yazmışsınız. Peki, ama neden?
Kediler evcilleştirmeye özellikle uygun değildir. İnsanlar, hayvanları evcilleştirmeye ilk başladıklarında, sınırları belli alanlarda bakması daha kolay olan ve birçok şey ile beslenebilen hayvanları hedef aldık – bir domuz veya keçi düşünün, mutfağınızdaki herhangi bir yemek artığını yiyecektir. Kediler sadece bizim yediğimiz et gibi kaliteli yiyeceklerden yer. Biz aynı zamanda sosyal hiyerarşilerini yönetebileceğimiz hayvanlara yöneldik. Köpekler ve büyükbaş hayvanların başlarında liderleri vardır, biz de liderleri veya sürünün başı gösterici gibi davranarak onları kontrol edebiliriz. Oysa kediler sosyal hiyerarşileri olmayan, kendi başlarına yaşayan hayvanlardır. Fiziksel olarak kontrol edilmeleri zordur ve sınırlandırılmayı pek de iyi karşılamazlar.
Bir hayvanı neden evcilleştirdiğimizi anlamak için 200 sayfalık bir kitap yazmanız gerekmez genellikle. Hayvan için bir ihtiyaç bulunmaktadır ve bu oldukça açıktır: Etinden, sütünden, kürkünden veya gücünden yararlanmak isteriz. Peki, kedileri ne diye yanımızda bulundurmak istedik?
Bilim insanlarıyla konuştuğumda, bu ilişkiyi sürdürenlerin aslında biz olmadığımız kafama dank etti. Ev kedileri bizim ilk yerleşim yerlerimize 10.000 yıl önce, çevreye yapmaya başladığımız büyük değişikliklerden dolayı yanaştı. Porsuklar, tilkiler ve ayrıca yaban kedileri gibi hayvanlar yerleşim yerlerimize gelip çöplerimizle beslendi. Bu yeni ekolojik konuma alıştılar ve bundan faydalandılar.

Fotoğraf: Arvin Rahimzadeh
Peki, kendilerini beslememiz ve onlara bakmamız için bizi nasıl kandırdılar?
Uzun bir süre için muhtemelen bu bir kazaydı. Fakat kedilerin bu bir dönüşümü gerçekleştirmesinin ve bugün porsukları ya da tilkileri evde beslemiyor olmamızın nedenleri var. Bu nedenlerden biri, kedilerin fiziksel özelliklerinin bize tesadüfi olarak insan yavrularını hatırlatıyor olması. Kedilerin yüzlerinin tam orasında yuvarlak iri gözleri var, çünkü onlar pusuda bekleyen yırtıcı hayvanlar ve iki gözün de kullanılmasını gerektiren iyi bir görüşe ihtiyaç duyuyorlar. Burunları küçük, çünkü koklayarak avlanmıyorlar. Yüzleri yuvarlak çünkü çeneleri küçük ama kuvvetli. Aslında kedinin nasıl avlandığını açıklayan bu tür özellikler, bizim yavrularımıza çok benziyor. Bu da bu rekabette onlara bir üstünlük sağlayıp rakun gibi ciddi bir baş belasından ziyade, onları merak uyandıran ve ilgi çekici bir varlık yaptı.
İnsanların kedileri yanlarında bulundurma nedenlerinin biri de kedilerin kemirgenleri avlamalarıdır. Kedilerin sıçanları öldürmede pek de iyi olmadıklarını öğrendiğimde şaşırmıştım.
Kediler muhteşem avcılardır ve kelebeklerden valabilere kadar herşeyi avlayabilirler. Sıçanları öldürebilirler ama şehirlerimizde bunun için nedenleri yoktur. Herkese yetecek kadar çöp var. Çöp yığınlarını paylaşan kedi ve sıçan fotoğrafları var. Bu hayvanlar bir arada rahatça beslenebiliyorsa neden kavga edip kendi hayatlarını tehlikeye atsınlar ki?
İnsanlar daha önce sıçan nüfusunu düşük tutmak amacıyla bir yabani kedi kolonisini belli bir bölgeye bırakarak bunu denemişlerdi. Birkaç sıçanı öldürebilseler de, sıçan nüfusu kedilerin onları bastırmasına imkan vermeyecek kadar fazladır.
Sömürge Avustralya’sında, 1884 Tavşan Önleme Yasası denen bir yasa vardı. Avustralyalılar bir sürü ev kedisini , İngilizlerin saldığı işgalci tavşanları öldürmek üzere serbest bıraktılar. Hatta vahşi doğada küçük kedi evleri bile yaptılar, böylece yaşayacak bir yerleri olacaktı. Ama kediler tavşanların hepsini öldürmediler. Kediler sayısız tavşanı öldürebilir, yine de ortalıkta daha da fazla tavşan olacaktır çünkü -tavşan gibi ürerler. Kedilerin sonuçta yaptığı daha savunmasız, yerli hayvanları ortadan kaldırmak oldu. Kediler, köpekler gibi kendilerine verilen görevleri yerine getirmezler.

Fooğraf: Halina Reshetova
Evcil hayvan sahipleri köpek veya kedi beslemenin sağlığa çeşitli faydaları olduğunu söylerler —zihinsel olduğu kadar da fiziksel faydalar. Fakat kedi sahibi olmanın sağlığımızı nasıl etkilediği hakkında gerçekten ne biliyoruz?
İnsan beyini dokusuna ulaşabilen kedi kaynaklı bir parazit olan toksoplazmoz üzerine çalışmalar bulunmaktadır. Bazı bilim insanları bu paraziter hastalıkla akıl sağlığı sorunları, özellikle de şizofreni arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyor.
Kediniz size toksoplazmoz bulaştırmasa bile, kedi beslemek akıl sağlığınız için harika olmayabilir. Kedi sahibi olmanın kalp krizini atlatma ihtimalinizi azalttığını ve tansiyonu arttırdığına dair bazı rahatsız edici çalışmalar bulunmaktadır.
Kedi sahipleri dış dünyaya daha az açılma eğilimindedirler. Kedilerin köpekler gibi yürüyüşe çıkma ihtiyaçları yoktur, bu nedenle kedi besleyenlerin buluştuğu kedi parkları da yoktur. Kediler insanlar için diğer evcil hayvanlar kadar iyi birer yoldaş yerine geçmeyebilirler. Köpekler ve sahipleri hoş bir etkileşime sahiptir – birbirlerinin gözlerinin içine bakarlar ve iki tarafta da aralarında bağ oluşturan oksitosin salgılanır.
Bu, kedilerle çok sık yaşanmaz. Doğada, kediler birbirlerine yakın yaşamazlar ve kendilerini ifade etmeye yarayacak iyi bir dağarcıkları yoktur. İletişim kurma yollarından biri, insanların tamamen duyarsız oldukları feromon ve diğer kokuları etrafa bırakmaktır. Gerçekten birbirimizle iletişim kuracak şekilde gelişmemişiz.
Kediler hakkındaki etkileyici şeylerden biri de kolay uyum sağlamalarıdır. Özlerinde asosyal hayvanlar olsalar bile, insan ev sahiplerini nasıl yönlendireceklerini çözmüşlerdir. Yabani kediler fazla miyavlamazlar, ama insanların yanında kediler istediklerini almak için nasıl iletişim kuracaklarını öğrenirler. Sahiplerini kendilerini beslemeye koşullandırmak için ısrarcı, rahatsız edici, neredeyse bebeksi bir tonlamayı hoş bir mırıldamayla birleştirmişlerdir.

Fotoğraf: Hayrullah Lulebas
Fakat kedi sahiplerinin akıl sağlığıyla ilgili sorunlarının kedi beslemekten kaynaklandığını bilmek mümkün müdür? Zaten yalnız veya antisosyal olan birinin bir kedi edinme eğilimi daha yüksek değil midir?
İkisinin de mümkün olabileceğini düşünüyorum. Sosyal yaşamdan ayrı düşmüş biri ya da bir köpeğin ihtiyaç duyduğu ihtimamı veremeyecek biri kedi beslemeye daha yatkın olabilir. Ama kedi sahibi olmak kendi başına yalnızlaştırıcı bir etken olabilir. İnsanların interneti ısrarla dijital bir kedi parkı olarak, kedi severlerin sonunda evcil hayvanları üzerinden sosyalleşebilecekleri bir yer olarak nitelendirmesi ilginçtir.
Son zamanlarda kedi kaynaklı parazit toksoplazmoz hakkında pek çok makale okudum. Bir araştırmacı deliliğin 19. yüzyıldaki artmasını toksoplazmoz taşıyan evcil kedilerin artmasına bağlamış. Başka bir çalışma toksoplazmoza yakalanan kişilerin trafik kazası yapma ihtimalinin iki kat fazla olduğunu belirtip bu hastalığı taşıyan sürücülerin düşük seviyeli mide bulantısından dolayı dikkatlerinin dağıldığını, yorgun düştüklerini öne sürüyor. Toksoplazmoz taşıyan şempanze ve sıçan gibi av hayvanları, leopar gibi yırtıcıların idrarından kaçacak yerde çekimine kapılırlar. Bu hikâyelerin pek çoğu biraz çılgınca görünüyor. Toksoplazmoz hakkındaki korkunun geçerli olduğunu düşünüyor musunuz?
Pek çoğunun abartılı olduğunu düşünüyorum. Bilim insanları bu parazitin beyne ulaştığı, insan ceninlerine ve bağışıklık sistemi hasar görmüş kişilere zarar verici olduğu hakkında hemfikirler, ama kedilerin bizi bu virüsle kontrol ettiği fikrini çok fazla destekleyen yok.
Bu fikre takılı kalmamızın ve bu konuda pek çok hikâye yazmamızın, kedilerin insanlık üzerinde bir tür gizemli güce sahip olmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Toksoplazmoz hakkındaki bu hikâyeler bana altı veya yedi yüzyıl önce ortaya çıkmış kediler ve büyü hakkındaki —kedilerin bizim anlamadığımız karanlık güçleri olması ve aslında onların kılık değiştirmiş cadılar olduğunu anlatan hikâyeleri hatırlatıyor.

Fotoğraf: Emrullah Karaca
Bu bağlamda kedi kültürü oldukça kadınsı bir şey gibi görünüyor. İster cadılar isterse “kedili teyzeler” olsun, kediler hemen her zaman kadınlarla ilişkili gibi görünüyor- sizce bu ne ile ilgili?
Kedilerin dünyasında dolanarak elde ettiğim deneyimlerime göre, bu daha çok dişil odaklı bir tutku gibi görünmekte. Bununla ilgili basit ve neredeyse kısmen de cinsiyetçi bir açıklama, kedilerin bebeksi görünüş özelliklerinin özellikle dişi içgüdülerini hedef aldığı şeklinde yapılabilir.
Bununla ilgili evrimci psikologlardan gelen bazı ilginç fikirler de bulunmaktadır- mesela bir kadının çocuk sahibi olmadan önce ebeveynlik becerilerini güçlendirmek ya da bir eş olarak yeterliliğini sergilemek için bir kediyi kullanması gibi. Bence her iki cinsiyetten de bireyler bu konuda suçlu olabilir. Yani toplum önünde oldukça tutkulu bir kedi sever adam olmak bir erkek için kadınlarla tanışmaya yönelik iyi bir yol olabilir.
Sizce kediler neden bu derece bir ekolojik felaket durumundalar? Sizce nasıl oldu da Avustralya gibi izole ada çevrelerinde dahi var olabildiler?
Kediler gemiyle gezmek için oldukça elverişlidir. Suya fazla ihtiyaç duymazlar, C vitaminine fazla gereksinim duymazlar, böylece iskorbüt hastalığına da yakalanmazlar. Geçtiğimiz 10.000 yıl boyunca kendilerini denizcilere sevdirmeyi başarmışlar ve memelilerin dağılımı için büyük engeller olan okyanuslar boyunca yol alabilmişlerdir. Memelilerin Avustralya gibi yerlere ulaşmaları zordur. Ya sallar üzerinde suları aşmaları gerekir ya da suya gömülüp yok olurlar. Kediler gibi tam etobur canlılar sınıfında olan uç yırtıcıları şöyle dursun, çoğu adada neredeyse hiç memeli yaşamaz.
Sadece birkaç ufak ayarla birlikte, ev kedilerinin esasında hayvanların kralıdır. Kedi türleri boyut bakımından birbirinden oldukça farklılık gösterse de kedigillerin prototip özellikleri – yani davranışları ve vücut oranları- türler genelinde gerçekten tutarlılık gösterir. Kedileri herhangi bir ortamda serbest bırakın- kendisinden küçük olan her şeyi, hatta neredeyse kendinden biraz daha büyük olanları dahi öldürebildiklerini göreceksiniz. Neredeyse bir et yeme makinesi gibiler.

Fotoğraf: Hulya Yamanoğlu
İnsan sahiplerini, özellikle de çocuklara pençe atan, onlara tırnaklarıyla zarar veren ev kedilerine dair hikayeler anlatıyorsunuz. Sizce kediler onları besleyen insanlara neden sık sık saldırıyorlar?
Aslında son birkaç on yıl öncesine kadar insanlar ve kediler aynı mekânlar içerisinde, bu düzeyde bir arada yaşamak durumunda kalmamışlardı. Biz daha ziyade kendi ruh sağlığımıza olan etkileri üzerine konuşmuş olduk ama bu yaşam düzenlemesi kedilerin ruhsal sağlığı için de çok iyi olmayabilir. Bizim evlerimizde gerçekten fazlasıyla stres altına girebilirler. Bizim normal saydığımız pek çok şey- ses düzeylerimizden tutun termostatlarımıza, hatta bir çocuğun oyuncağıyla oynama tarzına kadar her şey- kedileri stres altına sokabilir.
Kediler ile insanlar arasındaki şiddeti önlemek için düşündüğümden de fazla önlem almak gerekebilir, bu yönde kanıtlar var. Uzmanlar, kedinizin özel kullanımı için tüm bir odayı kedinize vermeniz gerektiğini söylüyor. Yine kedinizin her kat için birer tane olmak üzere birden fazla kum kutusunun olması gerektiğini, birden fazla kedi için de birden fazla kutu alınması gerektiğini; ev içindeki mobilyalarınızın yerlerini asla değiştirmemeniz gerektiğini; parfüm kullanmamaya çalışmanızı söylüyorlar. Yine, eve gelen misafirlerin kediler için çıldırtıcı olduklarını söylemelerini de unutmayalım.
Bu noktaya tüm yaşamınız boyunca kedileri seven biri olarak gelmiş durumdasınız. Tüm bunları, yani kedilerin sağlığınız ve çevre için kötü olduklarını öğrenmek kediniz ile olan ilişkinizi değiştirdi mi? Neden hala kedi sahibi olmaya devam etmek isterdiniz?
Kedilere olan duygusal bakışımın çoğunu kaybettim aslında – yani şu “ah, benim tüy yumağı yavrum” şeklinde olan tepkileri diyelim. Ancak onlara artık daha çok hayret ettiğimi fark ettim. Geçmiş hikâyelerini, böylesi küçük boyuttaki bir hayvan kendisine dünya üzerinde böyle bir alanı nasıl açıp korkulan, yayılmacı bir tür ve kültürel olarak konuşuyorum- gezegen üzerindeki en güçlü hayvanlardan biri haline gelebilmiş, takdir edebiliyorum. Bana göre, bize karşılığında çok da fazla bir şey vermemiş olsa da dünya üzerinde bu denli yol kat etmeyi başarmış olması ile bu yaşamın mucizelerinden biri gibi. Bu nedenle aramızdaki ilişkinin daha da saf olduğunu düşünüyorum. İnsanlar çevre ve doğadan istediklerini almada becerikliler. Kedilerle ilişkimizde ise ipler tam olarak biz insanların elinde değil. Ne istediğimizi bile bilmiyoruz ama bunu seviyoruz.
Yazar: Robb, A. (2016, 8 Aralık). Humans and Cats Have a Strange, Complicated History. New York Magazine
Çevirmen: Nur Büke Kutsal, Elvira Mysanthrope, Handan Özek Erkuran
Editör: Sanem Erdem, Anadolu Kedisi