Kedi ve insan arasındaki etkileşimin niteliği kedinin ya da insanın karakterine, ilişki biçimlerinin doğasına göre değişebilmektedir. Bu yazıda kedi sahibi olmanın sebepleri ve faydaları, kedilerin genel özelliklerinden yola çıkılarak insanla kurdukları etkileşimin içeriği, ses tanıma ve insanlardan gelen ipuçlarına duyarlılık gibi özellikleri ve bağlanma gibi başlıklara bakılacaktır.
Kedilerin sosyalleşme dönemi, yani insanlardan korkmadan temas kurmaları için etkileşimin başlaması gereken dönem doğumdan sonraki 2.-7. haftalar arasıdır. Bu dönemde insan ve kedi arasındaki olumlu etkileşim ne kadar fazla olursa, kedi yetişkinliğe geldiğinde daha arkadaş canlısı olma olasılığı artar. Ancak yaşamlarının ilk yılı boyunca insanlarla nasıl etkileşim kuracaklarını öğrenmeye devam ederler (Poole, 2015). İnsanlara karşı arkadaş canlısı olmalarını etkileyen erken dönemde, anne ve kardeşlerle sosyal deneyimler, babanın özellikleri, anne bakımı, insanlarla etkileşimin kalitesi ve süresi, çevresel karmaşa (fazla sıcaklık, gürültü, kalabalık vb.) gibi faktörler kedinin yeni durumlarda cesaretli olmasını ve insanlara karşı belirli tepkilerini de şekillendirebilir (Bernstein, 2007).
Birçok kaynakta kedi sahibi olmanın birçok faydasından ve buna bağlı olarak kedi sahibi olma sebeplerinden bahsedilmektedir. Özellikle yalnız yaşayan kişilerde kedilerin yalnızlık hissinin azalmasına yardımcı olmaları, kişilikleri, davranışları ve görünümlerinin etkileyici olması, bir canlıya bakım vermenin ve onu izlemenin keyif vermesi, biri tarafından ihtiyaç duyulmanın iyi hissettirmesi, günlük stresi azaltması, yaşamsal krizlerle baş etmeye yardımcı olması gibi etkenler sayılabilir (Julius ve ark, 2013). Ayrıca kedilerin esnek bir doğası vardır ve çoğu zaman kendilerine bakabilirler, köpeklerden daha uzun süre evde yalnız kalabilirler ve yabancılardan gelen bakımı daha kolay kabul edebilirler. Bunların yanında, kediler sosyal ağ içinde insanların yerini de zaman zaman tutabilmektedir (Hart, 2000) . Ek bir duygusal destek kaynağı da sağlayabilirler. Yalnız yaşayan yaşlı insanlar için hayat arkadaşı rolü üstlenebilirler (Bernstein, 2007). Bunların yanında kediler (ve diğer hayvanlar da) etkileşimde bulundukları insanlara çevrelerini ve dünyayı farklı açılardan görme fırsatı sağlayabilirler; doğadan kopmanın, yabancılaşmanın getirdiği suçluluk hissini azaltmak için doğayla iletişimi sağlayan bir geçiş nesnesi olabilirler (Meyer, Serpell, 2016).
Kediyle iletişim
Ercan Bozdogan
Kedilerin dik başlı olduklarına dair genel görüşün aksine, kendilerini yeni durumlara adapte edebilme, esneklik gösterebilme becerileri olduğu ifade edilmektedir. Kediler değişken hayvanlardır; yakın gördükleri kişilere karşı arkadaş canlısı olabilirken, rakip ya da düşman gördüklerine sert davranabilirler. Herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın saniyeler içinde duygudurumları kolayca değişebilen çok duygusal hayvanlardır.
Yabani kedilerde bile, evrimsel tarihçelerinin insanlara karşı hassas olmalarını sağlayacak biçimde kedileri şekillendirdiği söylenebilir. Bu hassasiyeti fark edilir şekilde gözlemleyebilmek neredeyse imkansızdır. Fiziksel yakınlığı seven ama aynı zamanda yarı bağımsız canlılar oldukları kesindir. Bireysel ihtiyaçlarına birincil önem verdiklerinden, tamamen sadık ilişkilerde ya da işbirliği yapılması gereken aktivitelerde bulunmakta temkinlidirler. Ancak beraber yaşadıkları insan(lar)la güçlü bir bağ kurduklarında verdikleri sevgi ve sıcaklık asla inkar edilemez (Jaroš, 2016).
Kedilerle insanlar arasındaki dokunsal iletişim, fiziksel temas kedi-insan iletişiminin büyük bir parçasını oluşturur. Kedi ile insanı arasında paylaşılan ritüeller ve rutinler, sosyal etkileşim için üzerinde anlaşılmış kurallar bulunabilir. Bunlardan belki de en önemlisi belirli beden bölgelerinin okşanması üzerinedir. Kediler okşanmasını tercih ettikleri bölgeleri sessiz kalarak, gözlerini kapatarak, kafalarını ya da vücutlarını belirli yerlerini (yanaklar, kulakların ve gözlerin arası, kafanın üstü, karın) kaşınmasını teşvik eder şekilde hareket ettirerek bu alanları belirlerler. Okşama seansının başlama zamanını da kucağa atlama, insanın bacağına sürtünme, insanın önüne çıkıp yukarı bakma gibi davranışlarıyla belirleyebilirler (Bernstein, 2007). Bunun yanında, evin belirli bölgelerinde ya da günün aynı saatinde taranma rutinleri, musluktan su içme, oyun oynama ritüelleri de olabilir.
Ses tanıma ve insanlardan gelen ipuçlarına duyarlılık
Kedilerin beraber yaşadıkları insanların seslerini tanımaya ve insandan gelen ipuçlarına duyarlı olup olmadıkları araştırma konusu olmuştur. Miklósi ve ark. (2005)’nın yaptığı bir araştırmada kedilere tanıdık olmayan bir uyaranla karşılaştıklarında, korktuklarında ya da ilgi ve ödül almak istediklerinde yakınlık kurmak için tanıdıkları insana bakıp ondan bir ipucu alma eğiliminde oldukları belirtilmiştir. Yemek, barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamak için evrimsel olarak bu şekilde geliştikleri düşünülebilir. Ancak çözmekte zorlandıkları bir görevle karşılaştıklarında yaptıkları işe odaklandıkları ve yakın oldukları insana hiç bakmadıkları gözlenmiştir. Bunu evdeki kedilerimizde de gözlemlememiz mümkün olabilir. Bir dolabın altına kaçan oyuncağı çıkarmaya çalışan kedinizin işine büyük bir dikkatle odaklanıp etrafına ve size hiç bakmadığını, ancak ani bir ses duyduğunda size dönüp baktığını hatta miyavladığını görebilirsiniz.
Kedilerin birlikte yaşadıkları insanın sesini bir yabancının sesinden ayırt edip etmedikleri konusunda da bir araştırma bulunmaktadır (Saito, 2013; akt. Shreve, Udell, 2015). Tanıdıkları insanların sesini ayırt edip kulak ve baş hareketleriyle yönlenme davranışları ile tepki verdikleri, ancak iletişim davranışları olan ses çıkarma ve kuyruk hareketi ile yanıt vermedikleri gözlemlenmiştir. Bu araştırmaya dayanarak kediler bazıları tarafından bencil olarak adlandırılabilir, ancak kişisel fikrim, bir sese dönüp bakmaları için onlara önemli gelen bir durum, bir uyaran olması lazım. Her sese dönüp bakmak kedi açısından işlevsel olmayabilir. İnsanlar o anda istemedikleri şeyleri farklı gerekçelere dayanarak yapabilirler ancak kediler (diğer insan olmayan hayvanlar gibi) Schopenhauer’in dediği üzere ‘’yaşanan anın kişileşmiş hali’’ oldukları, yani sadece bulundukları anı düşündükleri için duydukları ses kendi ismi olsa bile o andaki ihtiyaçlarına uyumlu değilse dönüp bakmaması anlaşılır görünüyor. Ayrıca bu tür etiketlemeler bu konuda daha fazla araştırma yapılması gerektiğinin de bir göstergesidir. Araştırma gerektiren bir diğer konu da kedilerin mırlamalarının anlamlarıyla ilgilidir. İnsanlarla, kendi türleriyle ve yavru kedilerle olan etkileşimlerinde mırlamayı kullandıkları ve çıkardıkları sesin anlamını farklılaştırmak için mırlamayı zarif bir biçimde değiştirdikleri bilinmektedir. Ayrıca sosyalleşmiş kedilerle yaban kedilerinin çıkardıkları seslerin farklılık gösterdiği, yani insan etkileşiminin sessel iletişimi etkilediği görülmüştür (Shreve, Udell, 2015).
Kedi miyavlamalarının belirgin ve kesin anlamları olduğu söylenemez. Belirli miyavlama türlerinin ne anlama geldiği kedinin birlikte yaşadığı insan tarafından ortama ve bağlama göre öğrenilmesi gerekir. Ancak insanlar tarafından, uzun ve düşük frekanslı miyavlamalar kısa ve yüksek frekanslı olanlara göre daha az hoşnutluk verici olarak algılanmaktadır. Evcil kedilerin sesleri insanlardan olumlu tepkiler almak üzere uyum sağlamak için seçici bir şekilde evrimleşmiş olabilir. Ayrıca sesli olarak miyavlama ve mırlama, görsel olarak kuyruğu havaya kaldırma işaretleri, yuvarlanma ve belirli sürtünme gösterileri insanlarla türler arası iletişim için modifiye edilmiş davranışlar olabilir. Bunların arasında bazı işaretlerin ‘’bebekleştirilmesi’’ (neotenization) de sayılabilir. Kedi sahiplerinin de fark edebileceği gibi kedilerle çoğu konuşmamız çocukla konuşur gibidir. Belki de kediler bunu sağlamak ve insanla etkileşim kurmak için kendi iletişim tarzlarını geliştiriyor olabilirler (Bernstein, 2007).
Bağlanma
Gezince Güzel
Bağlanma, bir insanla ya da bir hayvanla kurulan sürekli yakınlık, sosyal bağ olarak tanımlanabilir. Bir insanın kediyle kurduğu ilişkinin doğası, insanların birbirleriyle kurdukları ilişkiye benzerlik gösterir. Bir kedi birlikte yaşadığı insana güvenli bir şekilde bağlandığında, yeni ortamlarda rahat hissetme ve çevresini keşfetme imkanı bulur. Yapılan bir çalışmada (Edwards, 2007; akt. Shreve, Udell, 2015) kedilerin kendi sahiplendikleri insan ile bir yabancıya göre daha fazla temas kurdukları ve sürtündükleri, sadece tanıdık olan insanla oynadıkları gözlenmiştir. Ayrıca odada bağ kurdukları insan varken, yalnız ya da yabancıyla oldukları durumlara göre çevreyi keşfetme davranışında daha çok bulunmuşlardır; sahibi takip etmiş, yabancının ise peşinden gitmemişlerdir. Yabancı olan insan odadayken ya da kediler tek başlarınayken kapının yanında daha çok vakit geçirmişler ve daha tetikte davranışlar sergilemişlerdir.
Eğer kediler bağlanma ilişkisi oluşturabiliyorlarsa, ayrılma anksiyetesi de yaşayabilirler. Ayrılma anksiyetesi, bağlanma nesnesinden ayrılma durumunda birçok türde görülen, duygusal, davranışsal ve fizyolojik tepkilerden oluşan psikolojik bir durumdur. Hayvanın yaşadığı rahatsızlığın düzeyi bağlanma nesnesine nasıl ve ne kadar bağlandığıyla doğrudan ilişkilidir. Ayrılma anksiyetesi yaşayan kedilerin ne gibi tepkiler verdiği incelenmiş ve bazı kedilerin uygun olmayan yerlere işeme ve dışkılama, yüksek sesler çıkarma, saldırganlık ve psikolojik kökenli yalanma gibi klinik belirtiler gösterdikleri bulunmuştur (Shreve, Udell, 2015).
Hayvanlarla kurulan bağa ilişkin yapılan çalışmalarda, evcil hayvanlarla arası iyi olan insanların diğer insanlarla geçinmesinin de daha kolay olduğuna dair veriler elde edilmiştir. Aile tiplerine göre hayvanlara bağlanma düzeylerine bakıldığında, çocuklu ailelerde ebeveynlerin evcil hayvanlarına çocuksuz ailelere göre duygusal olarak daha uzak oldukları ve hayvanı ihmal etmenin getirdiği bir suçluluk hissi yaşayabildikleri aktarılmaktadır. Ancak tek çocuk ya da en büyük çocuk açısından bakıldığında, evdeki kedi (ya da köpek) bazen kardeş yerine geçebilir. Çocuksuz ve çocukları evden ayrılmış ailelerde ise kedi ya da köpek çocuk rolünde farz edilebilmektedir (Meyer, Serpell, 2016).
Bir insanın bağlanma stili erken çocukluk döneminde birincil olarak bakım veren kişi ya da kişilerle olan ilişkisine göre şekillenir. Aşırı düzeyde bağlanma stilleri kişilik problemleriyle yakından bağlantılıdır ve istifçilik olarak adlandırılan, patolojik bir biçimde çok sayıda evcil hayvan barındırma durumuyla da ilişkilidir. İstifçiler bakamayacakları kadar çok hayvan sahiplenirler ve kendilerinin de hayvanların da sağlıkla ilgili problemlerini tanıyamazlar ya da bu konuda isteksizdirler. Bazı durumlarda hayvan istifçisi istismarcıdır, hayvanları ve insanları kontrol etme eğilimi vardır ve empati yoksunudur. Ancak birçok durumda istifçinin zarar verme niyeti yoktur, hayvanlara çok bağlı hisseder ve kendisini, çevresindeki diğer insanları ihmal eder. Hayvan istifçiliği kasti olarak istismar ya da ihmal etmeden farklı olsa da, yine de hayvan istismarının bir türüdür. Ancak yaşamını hayvanları korumaya ve iyileştirmeye adamış insanlarla istifçiler kesinlikle karıştırılmamalıdır. İstifçiler dışarıdan çok sayıda hayvana bakıyor gibi görünseler de hayvanların rahatına, sağlığına dikkat etmezler (Meyer, Serpell, 2016).
Kedi ve insan arasındaki etkileşimin içeriğine baktığımızda, kedi dostlarımızın bizlerle birlikte yaşamak, bağ kurmak için zaman içinde bazı özellikler geliştirdiklerini ve bazen bizlerle ilgilenmiyor gibi görünseler de ihtiyaçları doğrultusunda sıcak ilişkiler kurma konusunda başarılı olduklarını görebilmekteyiz. Bu yüzden kedilerden kendi ihtiyaçlarımızın farkında olma ve bunları doğru şekilde karşılayabilme, bağ kurabilme konularında örnek almamız gereken birçok davranış tarzı olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Yazar: Bengisu Nehir Aydın
Kapak fotoğrafı: Jan Beránek
Kaynaklar
Bernstein, P.L. (2007). Human – Cat Relationship (in Welfare of Cats). Ed: I. Rochlitz. Springer: The Netherlands.
Hart, L.A. (2000). Methods, standards, guidelines and considerations in selecting animals for animal-assisted therapy. Part A: Understanding animal behaviour, species, and temperament as applied to interactions with specific populations. In Fine, A. (ed.), Handbook On Animal-Assisted Therapy: Theoretical Foundations and Guidelines for Practice,Academic Press, San Diego, USA.
Jaroš, F. (2016). Cats and Human Societies: a World of Interspecific Interaction and Interpretation. Biosemiotics, 9: 287–306.
Julius, H., Beetz, A., Kotrschal, K., Turner, D. & Uvnäs-Moberg, K. (2013). Attachment to pets: an integrative view of human-animal relationships with implications for therapeutic practice. Cambridge, MA & Göttingen, Hogrefe.
Meyer, I., Serpell, A.J. (2016). Human Attachment to Companion Animals (in Companion Animal Ethics). Ed: P. Sandøe, S. Corr, C. Palmer. Wiley: UK.
Miklo´si, A., Pongrácz, P., Lakatos, G. (2005). A comparative study of the use of visual communicative signals in interactions between dogs (Canis familiaris) and humans and cats (Felis catus) and humans. J Comp Psychol 119:179–186.
Poole, K. (2015). The Contextual Cat: Human–Animal Relations and Social Meaning in Anglo-Saxon England. Journal of Archaeological Method and Theory, 22: 857–882.
Shreve, K.R.V., Udell, M.A.R. (2015). What’s inside your cat’s head? A review of cat (Felis silvestris
catus) cognition research past, present and future. Animal Cognition, 18: 1195–1206.